Türkiye'nin Atletico'su olmayı hedeflemeli
Geçtiğimiz hafta Lig Radyo canlı yayın aracı ile Bursa'daydık. Mehmet Ayan, İlker Duralı, Kerem Vatan ve Ilgaz Çınar ile birlikte.
CÜNEYT KAŞELER
22 sene önce Uludağ Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra - geçen sene 4 saat boyunca bir seminerde olduğumuzu saymazsak - ilk defa Bursa'ya gittim. Gördüğümüz ilgi ve geçirdiğimiz vakit çok keyifliydi.
Bursa, Türkiye'nin en büyük üç şehrinden biri bence. Hem fiziksel, hem maddi gücü, hem de İstanbul - İzmir hızlı otobanının açılması ile İstanbul'a bir, İzmir'e iki saat uzaklıkta olmasının sağladığı coğrafi avantajı ile. Sportif açıdan buna Türkiye'nin STSL'de beşinci şampiyonu olmasını da eklersek her anlamda avantajı ve büyüklüğü önemli hale geliyor.
Şampiyonluk sonrası maalesef sürecin doğru yönetilmemesi sonucu Bursaspor maddi kriz içine girdi. Sportif olarak gittikçe düşen bir başarı eğrisi içine girdiler, en kötüsü ise teknik direktör konusunda istikrar sağlayamamaları oldu. Tüm bu patinajın sonunda en son Ali Ay başkan seçildi. Ali Ay ile ilgili Bursa'da insanların görüşü çok pozitif, herkes bu kötü durumdan kurtulmaları için doğru reçetenin bu yönetimde olduğuna inanıyor. Yönetim de bu krediyi popüler söylemlerle harcamak yerine kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmakla meşgul.
Benim gördüklerim sonrası Bursaspor'un camia olarak yapması gerektiğini düşündüğüm şeyler şöyle:
Basketbol ve Voleybol şubelerinin başarıları ile sadece futbol değil, komple bir spor kulübü olan Bursaspor'un kimlik tanımı yapılmalı. Yani: Bursaspor denince akla ne geliyor? Bursaspor taraftarı kimdir? Bu kimlik onlar için ne ifade ediyor? Beklentileri, vermek istedikleri nelerdir? Maçlara gelenler neden geliyor, gelmeyenler ise neden gelmiyor? Bu sorular, profesyonel bir şirketle çalışılarak ortaya konulmalı çünkü bu soruların cevapları kulübün misyon ve vizyonunu belirlemekte çok önemli veriler olacaktır.
Bursaspor yönetimi, futbolun yönetimini profesyonellere bırakarak ve saha sonuçları ile direkt ilgilenmek yerine o profesyonellerden rapor alarak devam etmeli. Yönetimin birincil görevi Bursaspor'un mevcut gelirlerini arttırmak, mevcutta olmayan ama potansiyeli bulunan gelir kaynaklarını harekete geçirmek olmalı. Çünkü sağlıklı mali yapı ve yönetim organizasyon yapısı saha sonuçlarını beraberinde getirir. Bir nevi "yumurta - tavuk " denklemi.
Bursaspor'un yeni stadı; konser, seminer, toplantı organizasyonlarının yapılacağı bir alan haline getirilerek üç yüz altmış beş gün yaşayan bir alan olmalı. K. Stadın etrafına tıpkı Monchengladbach kulübünün başkanının anlattığı gibi beş bin, on bin kişilik restaurantlar yapılmalı, taraftarların ailece maça gelmesi için çocuk ve kadınların zaman geçireceği alanlar haline getirilmeli. Buradan da en önemli konulardan biri olan stat doluluğu konusuna geçilmeli. Stadın doluluk oranının %90'lara çekilmesi hem maddi açıdan, nakit girişi açısından yönetimin elini kuvvetlendirecektir hem de stadın dolu olması takımın saha sonuçlarına olumlu yansıyacaktır.
Bu noktada taraftarın da özeleştiri yaparak taraftarlık bilincini yeniden tamamlaması gerekmekte. Taraftarlık, tuttuğun takım kazansın diye değil, takıma destek olmak için tribünde olmaktır. Öncelikle Bursaspor taraftarı - benim de karşı olduğum - Passolige karşı duruşunu stat dışında değil, stadın içinde zeka ürünü protestolarla devam etmeli. Çünkü görünen hukuk yolu ile bu musibetten kurtuluş mümkün görünmüyor, olan da takıma oluyor. İkincisi, yönetimden rasyonel taleplerde bulunmak gerekmekte. Hedef ve beklenti her sene şampiyonluk değil, sürdürebilir başarı olmalıdır. Bursaspor Türkiye'nin Atletico Madrid'i olmayı hedeflemelidir. Atletico Madrid, sezona şampiyonluk parolası ile başlamaz ama doğru mali yapısı ve kadro mühendisliği ile sezon ortasından sonra şampiyonluk adayları arasında yer alır. Ligi her sene ilk üçte tamamlar ve "fırsatını bulunca" ikinci veya şampiyon da olur. Değeri gelen oyuncuyu satar ama sürekli oyuncu taraması yaptığı için gidenin yerine yenisini rahatlıkla koyar. En önemlisi Diego Simeone ile yakaladıkları T.D istikrarını Bursaspor'da güvendiği bir hoca ile en beş sene çalışacak planlamayı yapmak zorundadır. Bu hoca Hamza Hamzaoğlu ise kendisi ile şimdiden uzun süreli sözleşme yapılmalı ve doğru hedefler konularak her türlü maddi ve teknik destek verilmelidir.
Altyapı konusunda ülkenin en büyük kaynağına sahip olan Bursaspor, bu altyapı konusunda devrim yapmalıdır. Bu devrimde eğicilerle ilgili olmalıdır. Doğru altyapı hocaları gerekirse profesyonel yardım alınarak bulunmalı, transfer edilmeli, uzun süreli sözleşme yapılmalıdır. Daha sonra bu hocalara sürekli eğitim ilkesi ile eğitim ve denetleme yapılmalıdır. Bu hocalara, ya yurtdışına düzenli yollanarak ya da yurtdışında bu konuda başarılı olmuş kişiler Türkiye'ye getirilerek eğitim verilmeli. Bu hocaların gelirleri tatmin edici olmalı, yapılacak sözleşmelerle bu hocaların kariyer hedefinin üst yapı değil, Bursaspor altyapısında kalmak olması sağlanmalı. Ödül yönetmeliği ile alt yapı takımlarının aldığı sonuçlara değil, alt yapıdan A takıma oyuncu çıkarmaya özendirilmeliler. Alt yapıdaki oyunculara da kendilerinden önce A takımda oynayan ve sonrasında transfer yapan oyuncular hedef gösterilmeli. Çünkü bu yönde bir hareket hem kadroya dinamizm katar hem de maddi açıdan kulübün elini kuvvetlendirir.
Bu yazdıklarım özel formüller değil elbet, birçoğu yeni yönetim tarafından dile getirilen ve yapılması için hedef konulan başlıklar. Önemli olan ise bunları dile getirmek değil, gerçekleştirmek ve kalıcı hale getirmek. Çünkü geçici ve anlık başarı tesadüfiyken, kalıcı ve sürdürülebilir olan başarı ise gerçektir.
Bu ülkenin beşinci şampiyonunu çıkaran, bize gösterdikleri ile "Lig Radyonun başkenti" olan Bursa'nın Türkiye'ye, spor şehri nasıl olunur, spor açısından cehennem iklimi yaşayan ülkemize bu konuda doğru örnek nasıl olunur, gösterme borcu ve potansiyeli var.